bscity

imamhatiplisesindeyiz

lokman bedir

Bizim elimizde olduğu halde bize ait olmayan her ne varsa hepsi bizde emanet demektir. Kim olursak olalım, mesleğimiz ne olursa olsun, hangi makam ve hangi mevkide bulunursak bulunalım bu fark etmez. Önemli olan elimizdekinin bize ait olup almadığıdır.             Peki, bir şeyin bize ait olması ne ile sabit olur? Veya soruyu şöyle soralım: biz elimizde bulunan herhangi bir emanetin nasıl sahibi olabiliriz?            Biz ancak birkaç şekilde elimizdeki şeyin sahibi olabiliriz:       1-          Kendi ustalığımız vardır. Yani elimizdeki şey, kendi becerimizin ürünüdür. Mesela; terzinin kendine elbise dikmesi, inşaat ustasının kendisine ev yapması, mobilyacının kendi evine lazım olan mobilya eşyalarını yapması gibi olabilir.        2-       Kendi becerimiz yoktur ama paramız vardır, paramızla satın alırız. Mesela ben kendim terzi değilim ama elbiselerim var. Matbaam yok ama kitaplarım var. Araba fabrikam yok ama arabam var. Usta değilim ama evim var. Peki, ben bunları nasıl elde ettim? Ben giydiğim elbisenin, okuduğum kitapların, bindiğim arabanın ve oturduğum evin parasını ödedim, oldu benim.      3-     Babamızdan, dedemizden veya başka yakınlarımızdan ölenlerden miras kalır. Bir arkadaşıma dedim ki, araban hayırlı olsun. Arkadaş dedi ki: “Rahmetli babamdan kaldı” yani arkadaşım o arabayı para ödeyerek satın almamış, babasından kalmış.       4-             Bize bağış veya hediye yoluyla kalır. Elimde bir tane Oltu taşı tesbihi vardı. Bir arkadaşım sordu ki: “bu tesbihi kaç liraya satın aldın” dedim, bunu bana biri hediye etti. Hatırını kıramayacağım o arkadaşım onu benden yürüttü. Dedim neyse, şimdiye kadar benim idi şimdi senin oldu. Benden de sana hatıra olsun. Yani o tesbih birinin hediye etmesiyle benim olmuştu. Şimdi de benim hatıra olarak bırakmamla o arkadaşımın oldu. Sizde de eminim öyle hediye türünden şeyler vardır.                  Ayrıca fakirlere yapılan bağışlar da bağışlandıktan sonra artık onların olmaktadır.                 Yukarıda bahsettiğimiz dört madde ışığında düşünecek olursak, bizde bulunan şeylerden bize ait hiçbir şeyin olmadığını anlamış oluruz. Tabiî ki bununla vücudumuzdaki organlarımızdan ve kullanımımıza sunulan her ne varsa onlardan bahsediyorum. Mesela “ben” derken neler var o “ben”in içinde? Genel hatlarıyla düşünecek olursak. Baş, gövde ve ayaklar var. Biraz daha detaylı düşünecek olursak başta; iki tane gören göz, iki tane duyan kulak, bir tane kokuları alabilen burun, bir tane konuşabilen ağız. Ve kullanımımıza sunulan dış dünya, hepsi birer emanettir.                  Bütün olarak vücudumuzun veya tek tek olarak organlarımızın bize ait olmadığını vurgulayan ayetler de vardır. “Ey Muhammed de ki; O Allah ki sizi yarattı, sizin için kulaklar yarattı, gözler yarattı ve kalpler (akıllar) yarattı. Ne de az şükrediyorsunuz.”                                   Yukarıda geçen ayet-i kerimenin “O Allah ki sizi yarattı” kısmıyla, bütün olarak vücudumuzun sahibinin Allah cc. Olduğu vurgulanırken, “sizin için kulaklar yarattı, gözler yarattı ve kalpler (akıllar) yarattı.” Kısmıyla ise organlarımızın teker teker sahibinin yine Allah cc. Olduğu vurgulanmaktadır. Müminun suresi 78. ayet te aynı manadadır.                  Bediüzzaman’ın hastalar için yazdığı hastalar risalesinde, artık tahammül edemeyen ve hastalığından şikâyet eden hastalara şöyle bir tavsiyesi var: “Ey şikâyetçi hasta!  Senin hakkın şikâyet değil şükürdür, sabırdır. Çünkü senin vücudun ve aza ve cihazatın (organların), senin mülkün değildir. Sen onları yapmamışsın.. Başka tezgâhlardan satın almamışsın. Demek başkasının mülküdür. Onların maliki mülkünde istediği gibi tasarruf eder.”

                   Yine Bediüzzaman’ın sözler kitabında şöyle bir ifade var:                   “Sizin azalarınız içinde en kıymettar göz ve kulaklarınızın mâliki kimdir?                  Hangi tezgâh ve dükkândan aldınız?                  Bu latif kıymettar göz ve kulağı verecek ancak rabbinizdir. Sizi îcad edip terbiye eden O’dur ki: bunları size vermiştir. Öyle ise yalnız Rab O’dur. Mâbud da O olabilir.”                 Bediüzzaman bir başka kitabında yukarıdaki manaları te’yid babında şu ifadelere yer vermektedir: “Mülk Allah’ındır sende emâneten duruyor.”      İnsanın ister istemez karşı karşıya bulunduğu gerçekleri sayarken de o gerçeklerden birini şöyle ifade ediyor: “Biri de vücuddur. Vücud zaten senin mülkün değildir.” Anlaşılan o ki bizde her ne varsa emanettir. Onların maliki, onların gerçek sahibi nasıl olsa onları bir gün bizden geri alacaktır. Madem öyle onları mal sahibi gibi değil de emanetçi gibi korumamız lazım.

 
men
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol